Günümüz yaşamsal motivasyonlarının başında gelen kavramlardan biri olan "başarı", hemen her gün nasıl elde edebileceğimize yönelik hazırlanmış yayınlar, tanıtımlar, seminerler vs. ile karşımıza çıkmakta. Tabii, bugünün koşullarında başarıyla ilgili çoğu uyaranın insanı maddiyatla çevreli, belli bir tanıma sıkışmaya zorladığı da kaçınılmaz bir gerçek. Farklı felsefi yaklaşımlarda kendine yer bulabilmiş, bugün çoğumuz için göz ardı edilen gerçek anlamı ise ancak bu farkındalığa ulaşabilmiş azınlık bir kesim tarafından uygulanabilmekte. Dünyanın akıl almaz gidişatı içinde, ne olup bittiğini fark edemeyen, düşünsel bir çıkmaza saplanmış kimileri için ise, en azından, günü kurtarabilmek bile bir başarı sayılabilmekte, maalesef. Aslında dünyanın hemen her yerinde gelinen koşullar itibariyle, birey ve toplumdan beklenen algı, başarının bu tanım etrafında toplanması; günü kurtarabilmek, bugünün ötesini düşünmemek üzere suni, günlük problemlerle uğraşmak.
Ancak, daha temel düşünürsek; dünya gezegeninde varlığını sürdürebilmeye çalışan canlılar için başarının en temel tanımı varlığını devam ettirebilmektir ve bunu başarabilmenin yolu da çevreye uyum sağlamaktır. Çevre tanımının en geniş hali ise içinde yaşadığımız gezegenimizin tamamıdır. Doğa tarihine şöyle bir bakarsak, hemen her kıtada kendine yer bulabilmiş az sayıda canlı türünün en önemli ortak özelliği olarak, gittikleri yerin coğrafyasına, iklimine ve hatta, daha yerel kalan koşullarına uyum sağlamak olduğu görülür. Bu durum insan için de farklı değildir. Öte yandan, insan olmanın tarihine baktığımızda, onu hayvanlardan ayıran en belirgin çizginin soyut düşünce yeteneği olduğu görülür. Yani, çevresinde var olmayanı düşünebilmek ve hatta üretebilmek. Bu konuda, uzunca bir süre doğadan esinlenmesi, onun yaptırdığı çağrışımların peşinden gittiği düşüncesi yadsınamaz. Ta ki, kendi yüceliğini, çevreye uymak zorunda olmadığı ama onu kendine uydurabileceği ve kendisinin hakim tür olduğunu fark etmesine kadar. Bu andan itibaren, kendi ürettiği sanal başarı tanımları üzerinden ilerlemeyi tercih etmiş, çevreye uyumu bir tür eziklik ve ilkellik gibi görme yanılgısına düşmüş, sonunda hem kendi hem de yaşadığı gezegenin varlığını tehlikeye atan bir sürece girmiştir. Aslında bunu tüm insanlığa mal etmemek gerekir. Bu durumun asıl sorumlusu, gücün, kendi ürettiği sanal başarı tanımları peşinde koşan ve sonunda başardığını düşünen zihniyette toplanmasıdır. Bu zihniyetin "başarılı" olduğu her defasında, gezegenimiz biraz daha yok olmaya yaklaşmıştır.
Şimdi insan olmanın özüne tekrar dönersek; ulaştığımız soyut düşünce yeteneğini, milyonlarca canlıyla ve doyumsuz güzelliklerle paylaştığımız bu gezegenin ve kendi varlığımızın sürdürülebilirliği için kullanamadıktan sonra, kendi 'başarı' tanımımızın sadece bireyin kendini avutmasına hizmet eden bir yanılsama olmaktan öteye geçmediğini göreceğiz. Eğer şanslıysak, çok geç olmadan...
留言