Böylesine zengin çeşitlilikte ve güzellikte bir doğal yapıya sahip bu topraklarda yaşamak gerçekten büyük bir ayrıcalık benim için. Yıllardır pek çok yerini görüp, fotoğraflamama rağmen, hala yeni bir güzelliğine denk gelebilmek ve yeni bir şeyler öğrenebilmek müthiş bir heyecan ve keyif yaşatıyor insana. Salda Gölü, son yıllarda oldukça sık gündeme gelmesine rağmen ancak fırsat bulup da gidebildiğim yerlerden. Beyaz kumsalın yansıması gözünüzü alırken "nasıl bir yer burası?" diye merak etmeden geçemiyorsunuz. Gölün mavinin farklı tonlarıyla gerçekleştirdiği görsel senfoni de cabası... Ama tüm bu görselliğin yanında burayı dünya çapında özel yapan şey ise gölün ve kumsalın milyonlarca yıllık sakinleri "stromatolitler". Aynı zamanda Dünya gezegeninin de ilk sakinleri sayılan siyanobakteriler tarafından oluşturulan bu yapılar "canlı birer kayaç" desek yanlış olmaz. Bu yapı dünyada sadece iki yerde mevcut. Böylesine özel ve nadir bir yer olmasını; içeriğindeki yüksek pH ve magnezyum değerleri ve bu ekstrem duruma rağmen burada yaşayabilen bakteriler sağlamakta. Öyle ki, Mars ve Satürn'ün uydusu Enceladus gibi Dünya dışı ortamlarda benzer özelliklere sahip yapılar olduğu farkedildikten sonra buralarda dünya dışı canlı arayışına en değerli katkıyı yapabileceği düşünülen yerler arasında bulunuyor. Gölün ülkemiz açısından 'en'lerden bir olmasını sağlayan özelliği ise 185 metre derinliğiyle en derin gölümüz olması. Literatürde karşılaşmadığım bir başka özelliği ise oradayken tecrübe ettiğim bir olay; kimi sakin yerlerinde kumsalın bir özelliği olarak, suya adımımı atacağım sıfır noktasında, bir anda belime kadar kumsala gömülmem oldu. Bu beklenmedik olayın heyecanı ve gizemi burayı benim için daha cazip bir yer haline getirdi denebilir. Umarım bu güzel doğal oluşum önceki yıllarda olduğu gibi çirkin ve kabul edilemez saldırılara maruz kalmaz da, gelecek nesiller bu toprakların kültürel olduğu kadar doğal olarak da özel yerler olduğunun farkına varabilirler...
top of page
bottom of page
Comments