Yaşamda olduğu gibi günlük yolculukları da süresiyle değil süreciyle yaşayabilmenin hayata renk katan önemli bir ayrıntı olduğunu düşünüyorum. Hele bizimki gibi bir doğal çeşitliliğe sahip ülkedeysem, ister havada ister karada; ister direksiyonda ister yolcu koltuğunda olsun, her an ilginç bir şey görebilirim düşüncesiyle çevreyi izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamam bile.
İşte, yıllar önce bir uçak yolculuğunda oldukça böyle ilgimi çekmişti Divlit volkanizması. Yanyana duran iki krater ve etrafını saran kararmış lav akıntıları yukarıdan bakıldığında, 'çok pişmiş yumurta' gibi oldukça sıradışı bir görüntü sunuyor ve merakımı cezbediyordu (Foto-1). İlk fırsatta bir harita ile yaklaşık konumunu belirlemeye çalıştım. Yer kabuğunun inceldiği ve fay hatlarıyla kesişerek volkanizmaya hayat verdiği bu bölge Salihli/Kula civarında yer alıyordu ve seyahat planlarım arasında da yerini almıştı. Yıllar içinde yaptığım yolculuklarda, kraterlere bir kaç defa yakından bakma fırsatını bulduysam da hep ulaşmam gereken başka bir hedef oluyor ve yeterince detaylı gezemiyordum. Böylesi bir ziyaretimde, zamandan tasarruf sağlamak düşüncesiyle, volkanik taşlarla kaplı araziye binek aracımla girmiştim ve neredeyse silindir sorunu yüzünden araç kullanılamaz hale gelecekti :)
Geçen gün yine bir başka hedef için bölgeden geçecektim ama bu sefer gözü karartıp, ne var ne yok iyice bakayım dedim. Hatta bu sefer kraterlerden birine tırmanmayı bile göze aldım... Son gördüğümden bu yana geçen sürede, bölgenin kültürel değeri anlaşılmış olacak ki Unesco Jeopark listesine girmiş. Ülkemizden bu listeye dahil edilen ilk ve tek Jeopark olma özelliğine sahip bölge, Jeopark standartları çerçevesinde ziyaretçiler için uygun şekilde düzenlenmişti. Neyse ki bu düzenlemeye araç yolu da dahildi. İzmir tarafından geldiğim için ilk olarak Sandal Mahallesindeki Divlit volkanına yöneldim. Ancak pek çok yerde olduğu gibi tabela sorunu burada da baş gösterdi. Ben de, klasik 'mahalleliye sorma' yolunu seçtim ama yolu gösterecek birini bulmam biraz zaman aldı diyebilirim. Neyse, sonunda kraterin yanına geldiğimde; işini severek yaptığı her halinden belli olan bir görevli karşıladı beni. Bölgeye dair bir broşür verip, başka neler görebileceğimi anlattı. Bilgilendirme tabelalarıyla donatılmış bu girişten sonra bir de kraterin tepesine kadar çıkan bir yaya yolu kurulduğunu görmek mutluluk vericiydi. Öğle molasını zirvede krater manzaralı bir kamelyada verdikten sonra diğer jeositleri (Jeopark unsurları) görmek üzere yola devam ettim(Foto-2). Manisa-Uşak karayolunda, Kula'nın çıkışındaki trafik lambalarından sola dönünce ulaşılan asıl Jeopark alanında çok daha fazla sayıda volkanik koni (bunlara parazit koniler denmekte), bunları çevreleyen daha geniş bir lav akıntı sahası ve bir lav mağarası yer almakta. 'Lav mağarası' diye, kısaca, akıntı kalıntılarında oluşan boşluklara denmekte. Bunların büyük bir kısmı ince bir tavana sahip olmaları ve zaman içinde çökmeleri sonucu varlıklarını koruyamamışlar. Biraz daha kalın tavana sahip olanlardan biri ise ziyarete açık durumda (Foto-3). Bir oda kadar bir alana sahip mağara ve benzerlerinin zamanında insanlarca konaklama amacıyla kullanılmış olması muhtemel görünüyor. Bu volkanizmanın henüz gerçekleştiği dönemlerde insanla etkileşime girdiğini gösteren bir başka unsur da 1954'te bölgedeki lav kalıntılarında bulunan ve 12000 yıl öncesine tarihlenen fosilleşmiş ayak izleri (Ayak izlerini barındıran kalıntıların şu an MTA Tabiat Tarihi Müzesi'nde koruma altına alındığı söylenmekte). Günümüze gelindiğinde ise; zamanında bu alana taş ocağı gibi davranılmasından tutun da (Foto-4), yiyip içtikten sonra çöpleri etrafa atmaya kadar uzanan üzücü bir etkileşime şahit oluyoruz... Jeoparkın son durağını ise püsküren lavların oluşturduğu peri bacaları oluşturmakta. Bir vadinin her iki yamacına yayılmış ilginç kaya oluşumları, kısa da olsa sizi yolunuzdan alıkoyup, küçük bir mola verdirecek kadar cazip (Foto-5). Dünyadaki benzerleri düşünüldüğünde doğa turizmi açısından yüksek (ama temiz ve kontrol edilmesi gereken) bir potansiyelden bahsetmek mümkün. Jeoparktaki lav kalıntıları arasında binlerce yıl geriye dönmüş hissiyle ilerlerken; günümüzde koşullandırıldığımız hız algısını bir kez daha düşünmeye başlıyor insan, süre yerine süreci koyarak ...
Comments