Hayvanlarla haşır neşir olanların bileceği gibi son dönemde sokak hayvanlarına, özellikle de köpeklere karşı takınılan tutum çözümcü olmaktan oldukça uzak ve bir o kadar da endişe verici. Önerilerde, topluca uyutmadan tutun da yabancı ülkelere yiyecek olarak ihraç edilmesine varıncaya kadar (bunu bir gelir kapısı olarak pazarlamaya çalışan gereksizler de var maalesef !) bu canların yok edilmesi temel alınmakta. Bu önerilerin, muhtemelen hiç hayvan sevgisi tatmamış, azınlık denebilecek zihniyetlerden çıkmış olma olasılığı yüksek ama nedense en çok da onların sesi duyulmakta.
İnsan ve köpek yaklaşık 15,000 yıldır (https://arkeofili.com/kopeklerin-evcillesme-sureci-arastiriliyor/), insan ve kedi ise yaklaşık 10,000 yıldır (https://arkeofili.com/gecmisten-gunumuze-kediler/) ortaklık ve barış içinde, bir arada yaşayabilmektedir. Acaba bu gidişatın bozulmasında etken olan unsurlar nelerdir? Yaban hayvanlar arasında bile öldürmek her zaman tercih edilmiyorken, insanlar neden öldürmeyi bir çare olarak görmekteler? Az sonra göreceğiniz üzere tüm bu yok edici düşünceler, eğer kötü niyet içermiyorsa, öğrenilmiş çaresizlik sonucu ortaya çıkıyor gibi görünmekte. Düşünsenize, onları yok etmek isteyen de onların her türlü ihtiyacına koşan da yine bizler oluyoruz...
Günümüzde ulaşılan bilimsel bilginin ve buna bağlı olarak gelişen teknolojinin doğru anlaşılması ve aktarılması bu konuda da önemli olmakta. Öncelikle, günümüz koşullarında bu canlarla olan bağımız kimilerimiz için sadece beklenti temelli olsa da kimilerimiz için buna sevgi de eklenmiş durumda. Bu sevgi bağı öyle güçlü bir potansiyele sahip ki samimi bir şekilde yaşandığında insanı da hayvanı da fazlasıyla beslemekte. Öte yandan, yine bilimsel gelişmeler sonucunda korku unsuru olabilecek kuduz vs. gibi her türlü olasılığı bertaraf etme imkanını aşı sayesinde bulmuş durumdayız. Sadece, böyle bir durumda çözüm olduğunun farkında olmamız gerekiyor, o kadar. Sokak hayvanlarının yarattığı söylenen korkunun ise insanlar tarafından sonradan öğrenildiğine dair Psk. Tuğçe Akbulut Şahin (psikologana.com) şunları söylemekte; "Zoofobi olarak da bilinen hayvan korkusu genellikle küçük yaşlarda görülüyor olsa da yetişkinlerde de bu duruma rastlanabilmektedir. Yapılan araştırmalar hayvan korkusunun ilk oluşumunu 2 nedene bağlar. Bunlardan biri fizyolojiktir, yani beynin işlevlerini yerine getirememesi nedeniyle başlamış ve devam ediyor olabilir. Diğeri ve en yaygın olanı ise 'öğrenilmişlik'tir. Eğer çocuğunuz çok küçük yaşlarda herhangi bir hayvan ile ilgili travmatik bir durumla karşı karşıya kalmadıysa muhtemelen sorun fizyolojik olmaktan çok öğrenilmeyle alakalıdır.
''Biz ebeveyn olarak hiçbir hayvandan korkmayız, küçüklüğünde de hiç travmatik olabilecek bir olay yaşamadı, peki bu çocuk hayvanlardan neden korkuyor?'' sorusunun da yine 2 sebebe bağlı 2 farklı cevabı olacaktır.
Öncelikle siz ebeveyn olarak hayvanlardan korkmasanız bile korkan birileri ile aynı ortamda bulunmuş ve çocuğunuz o kişinin korkusuna şahit olmuş olabilir. Bunun yanı sıra yoldan geçen bir amcanın çocuğunuz; 'bak yemeğini ye yoksa tavuklar seni kovalar ısırır' ya da 'yaramaz çocukların gece odasına kurtlar gelir' ya da 'söz dinlemeyen çocukları köpekler kokusundan tanır' gibi söylemler bile hayvanlarla ilgili çocuğa; 'hayvanlar herhangi bir sebep ile sana saldırabilir' inancı geliştirmesine neden olup zoofobiye zemin hazırlayabilir.
Bir diğer cevap ise; sizin hatırladığınız ve büyük denebilecek herhangi bir travmatik hayvan olayı yaşanmamış olmasına rağmen neden korkuyor sorusuna. 1 yaşında bir çocuğun mama sandalyesinde oturduğunu, o sırada ayaklarını masaya dayayarak kendini ileri geri sallamaya başladığını hayal edin. Bir anda geriye doğru düşmeye başladı ve tam o sırada köpeğiniz havladı ya da üstüne doğru düştüğü için kediniz tiz bir miyavlama sesi ile havaya sıçradı. İşte size sandalyeden düşmesine odaklandığınız için fark bile etmediğiniz, sonradan hayvanlardan korkmasına neden olan bir travmatik hayvan olayı.
Bu öğrenilmiş hayvan korkusunu yenmesi ve hayvanların; koruyucu, sahiplenici, sorumluluk kazandırıcı, güven telkin edici, öz güven geliştirici özelliklerinden faydalanabilmesi uzman desteği ile sağlanabilmekte."
Konuya hem yetişkinler hem de çocuklar açısından çözüm olabilecek bir başka unsur da sokak hayvanlarının davranışları konusunda verilecek eğitimler olacaktır bence. Sonuçta şunu hatırlamakta fayda var; Afrika'daki çok sayıda 'ilkel' denilen kabile, yabani hayvanların davranışlarını bildikleri için ve çocuklarına da öğrettikleri için onlarla bir arada yaşamlarını sürdürebilmekte. Ayrıca, sokak hayvanı olgusunun ortaya çıkmasında başlıca unsur insandır. Binlerce yıl boyunca bu canlıları kendi amaçlarına hizmet etmesi için yanında barındıran insan bu etkileşimi kontrollü bir hale getirmenin yollarını bulamadığından, zaman içinde her zorlandığı durumda onları sokağa terk etmek bencilce olmakla birlikte, en kolay çözüm olarak görülmüştür. Günümüze gelindiğindeyse bu canların artık kendilerine ait bir yaşam alanları kalmamıştır. Sadece iki seçenekleri vardır; ya yaban hayvanlarının ya da insanların arasında yaşamak. Onları sokağa terk ettiğimiz zaman, eğer çevrede onları besleyecek insanlar yoksa, hayatta kalma iç güdülerinin tekrar harekete geçtiği görülür. Aç kaldıklarında, gözlerine kestirdikleri yaban hayvanlarına (kuşlar ve yavru hayvanlar) saldırmaları kaçınılmaz hale gelir. İnsan yerleşkelerinde olsalar bile... Yani, onları başıboş bırakmamak, ihtiyaçlarını gideriyor olmak sadece onlar için değil, insanlar ve yaban hayatı için de sağlıklı bir durum yaratır. Yaşamın her alanında karşılaştığımız bu çoklu işleyişin çocuk ve yetişkinlere iyi bir şekilde anlatılması konuya dair önemli bir bilinç kazanılmasını sağlayacaktır. Bu sayede çocuk veya yetişkin olsun herkes, bir sokak hayvanıyla karşılaştığında hemen koşmaya başlarsa, hayvanın ona zarar vermek için olmasa bile onu kovalamaya başlayabileceğini bilerek hareket edebilir. Bu durumun en güzel örneklerinden birini "Tanrılar çıldırmış olmalı" filminde görebilirsiniz; Afrika'nın ücra bir köyünde yaşayan bir çocuk arazide aniden bir sırtlanla karşılaşır. Çocuğun herhangi bir boğuşma durumunda, aslanlara bile kafa tutan bir sırtlana karşı hiçbir şansı yoktur ama çocuk şunun farkındadır; bir sırtlan kendinden daha büyük bir canlıya saldırmaya kolay kolay meyletmez. Böylece çocuk, kaçmaktansa hemen yanında duran bir ağaç kütüğünü kafasının üstüne kaldırarak, sırtlanı ondan daha büyük olduğuna ikna eder. Çevresine karşı farkındalığı sayesinde, vahşi yaşamla çevrili olsa bile günlük yaşantısını sürdürebilir. Evet, belki bizler için bu uç bir örnek gibi görünebilir ama sokak hayvanlarını yok etmenin çözüm olmaktan çok sorunlara yol açabileceği unutulmamalıdır (bkz; veba salgını).
Her şeyde olduğu gibi bu konu da çok boyutlu ele alınmalıdır. Burada bahsedemediğim; hayvanların sahiplerinin karakterine göre karakter geliştirmesinden ve ister terk edilmiş olsun ister sahipli, (pitbull bile olsa) hayvanların saldırgan davranışlarından çoğu zaman sahiplerinin sorumlu olmasından tutun da, insanların fiziksel ve psikolojik tedavilerinde etkin olarak kullanılmalarına (http://acikerisim.gelisim.edu.tr/), hayvan haklarının anayasada korunmasına kadar pek çok unsurdan bahsedilebilir ama kabaca ne demek istediğim anlaşılmıştır diye umuyorum. Kaldı ki hayvanlara dair bu kadar çok bilgiye sahipken, farkındalık ve iyi niyetle kalıcı çözümler üretmek için hala neyi bekliyoruz sizce..?
Esenlikle,
EDİT (22.05.2024): Yazıyı yazdığımdan bu zamana kadar geçen süre içinde halkı belli bir konu hakkında eğitilmesine yönelik pek iç açıcı gelişmeler görülmemesi üzerine bu notu eklemek istedim. Öncelikle böylesi bir hassas konuyu çok boyutlu düşünmeden kestirme yollarla sağlıklı bir sonuca ulaştırma imkanı olmayacağını hepimizin anlaması gerek. İnsan hayatı tabii ki önemlidir ancak yaşamın ve dünyanın sadece insanlar için var olduğunu düşünmek kadar abes bir düşünce olamaz. İnsanın yaşamını devam ettirmek için diğer canlılarla olan etkileşimine ihtiyaç olması bir yana vicdani olarak bile, sadece insanların konforu adına sokak hayvanlarının tümünü etkileyecek bir ceza yöntemine başvurmak insanlık dışı bir eylemdir. Yaban hayatının hala korunduğu ve insanla etkileşim içinde olduğu ülkelerde insana zarar gelmesi durumunda olaya sebep olan canlının birey (veya grup) olarak tespit edilip, tedbir alınması şeklinde bir işleyiş söz konusudur. Herhangi münferit bir olayı genel bir sorun gibi değerlendirmek akla ve vicdana sığacak bir düşünce değildir. Bu durum yaşanan herhangi bir trafik kazası sonrası tüm araçları hatta tüm insanları ortadan kaldırma düşüncesiyle koşuttur.
Ülkemizde sokak hayvanlarının neden saldırdığını araştırmak ve insanları bu konuda eğitmek üzere yeterli ve yetkili bir altyapı oluşturmaktansa topluca yok etmek sanırım herkesin ilk anda aklına gelebilecek bir çözümdür ama doğru çözüm olduğu anlamına gelmez. İnsan olmanın niteliği ve sorumluluğu da burada başlıyor bence; bir sorunla karşılaşınca ona sebep olan şeyi hemen yok etmektense ona sürdürülebilir bir çözüm üretebilmek. Umarım sorunun genel bir sorun değil yerel vakalarla sınırlı bir sorun olduğu unutulmadan vakaya sebep olan koşullar değerlendirilerek tekrar yaşanmamasına yönelik sağlıklı bir çözüm üretilmesi mümkün olur.
Esenlikle
Mükemmel
Bu sevgi ve hayvan hakları daha nasıl anlatılırki binlerce teşekkürler.
YÜREĞİNE, KALEMİNE SAĞLIK...
Güzel bir yazı .İnşallah sokak hayvanlarına karşı insanların tutumu değişir.Benim kör ve sağır,16 yaşında bir köpeğim var.Onu neden uyutmadığı mı söyleyen bir toplumda yaşıyoruz.
Doğru ve devamlı bir eğitim ile, hayvanlardan korkanların bu korkularını aşmalarına destek verilebileceğine ve hayvanseverlere de hayvanlar ile daha dengeli ve yapıcı bir ilişkinin nasıl kurulacağının öğretibiliceğine inanıyorum. Bir hayvansever olarak, insanların evcil hayvanlardan korkması bana garip gelmiştir. Ama yazınızdaki alıntıda verilen örnek (sandalyeden düşen çocuğun kimsen farkında olmasa bile yaşadıkları) ufak gibi görünen olayların bile insanları ne kadar derin etkileyebileceğini görmemi sağladı ve bu konudaki algımı değiştirdi. Umarım yazınız, kimileri tarafından büyük bir sorun gibi görünen sokak hayvanlarına yaklaşımın değişmesine vesile olur.